25 Ağustos 2009 Salı

BULLOPP!!!

küçükken kuzenlerle toplanıp derin ve buz gibi suyu olan bir akarsuya yüzmeye giderdik, akdeniz'de bir yerde.sonra da aynı günleringeceleri çoğunlukla altımıza kaçırırdık üşütmekten. ama burnumuzun dibindeki deniz dikkatimizi çekmezdi de gidip dişlerimizi takırdatan suya girerdik. sonra kenarındaki taşlığa uzanırdık bir kilim serip.yüksekçe bir yerdeydi, ormanın içinde. çamların arasında. sadece su ve ağustos böceği sesi. sudan gelen soğuk, ciğerlerden çıkan sıcak karbondioksit... karışımından buhar.o zamanlarda olduğu gibi yine üzerimdekileri taşlığa fırlatıp buz gibi suya zıplamak var... zıpladığımda çıkan tok ses, derin su sesi. bullop! cumburlop bile değil, direk "BULLOPPP!!"suya değdiğimde yaşadığım anlık ve keskin donma hissi, tüm vücudumun kasılması ..akabinde suya daldığımda gelen tazelik ve soyutlanmışlık. suyun kaldırma kuvvetine küfrettiğim anlar.suyun altında nefes alıyor olabilseydim eğer bin posta altıma kaçıracak kadar uzun kalırdım o suyun altında. uzun kalırım o suyun altında. kalacağım da beynim izin verdiği müddetçe belli ki. su temiz, içinden suya değen dalları görebilirim, gözlerim acımaz. küçük balıklar ayak bileklerime değer o sırada, daha da keyiflenirim. su altında soğuk ama mutlak yaşam. tam şuan çıkarsam da atsam yüzde yüz pamuklu fazlalıkları üzerimden ,açık pencereden atlasam amao suya düşsem... sonra suyn içinden atladığım pencereye alaycı bir bakış atsam... şimdi o su kenarı, o yayla yolu karanlıktır. dominant bir cırcır ses, soğuk bir hava ve su sesi... şimdi orası kapkaranlık ve uyur halde..benim anılarımdan bir iz kalmşsa eğer, işte en yad edilen zamanları şimdi sürmektedir o su...

18 Ağustos 2009 Salı

BOŞLUK

..................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................bu boşluğu mu doldurucam şimdi?

13 Ağustos 2009 Perşembe

bir sabah uyku tutmadığında...gözlem-1

sabahın en uykuya yenik düşen vaktinde eski bir üç katlı betonarme binanın kapısı ağır mtal bir sesle usul usul açıldı. o saatte uyumamayı başaran gözler,kapıdan önce seyyar bir tezgahın pata küte çıktığını gördüler. ardından da beli bükülmüş beyaz suratlı, beyaz elli, açık renk kıyafetli bir yaşlı adamın... adam tezgahı kapının önündeki sokak seviyesiyle bir eski kaldırıma güç bela sürükledikten sonra, tekrar binaya girip zorla taşıdığı çok belli olan siyah büyük pazar poşetini çıkardı. poşetin içinden küçük şeffaf poşetçiklere doldurulmuş bayatlamaya yüz tutmuş olduğu muhtemel karışık şekerler, birbirine yapışmış bonbonlar, kuş lokumları, gofretler çıkardı. hergün aynı eylemi yapmanın verdiği aşinalıkla poşetçikleri tezgahın üzerine teker teker,büyük bir sabırla dizdi.poşeti dikkatlice katladı ve iyice erimiş kemiklerinden dolayı üzerinde neredeyse şalvar gibi duran krem rengi pantolonunun cebine yerleştirdi. tüm bunları dikkatlice izleyen gözler bundan sonra yaşlı adamın dudaklarında hafifçe mırıldandığı güne başlama duasını görür gibi oldular. sakalını sıvazlayıp, takkesinin düzgün yerleştiğine emin olduktan sonra, yaşlı amca tekerlekli tezgahını eski parke taşlı sessiz sokakta yürütmeye koyuldu. bu haliyle hem uykunun baskın ve sessiz hükümranlığını tanımış hem de tanıdığı bu gücü buruşuk ellerinin tersiyle yıllar evvel itmiş gibiydi...

11 Ağustos 2009 Salı

aforizma-3

"kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. insan hayatı, bir tür hata olmalı." A.Schopenhauer

aforizma-2

"çiçek yanıt verdi: seni aptal! görülmek için mi açtığımı sanıyorsun ? kendi zevkim için açılıyorum, başkaları için değil, çünkü hoşuma gidiyor. aldığım zevk var olmaktan ve açmaktan ibaret." A.Schopenhauer

aforizma-1

"Hayat berbat birşeydir. Hayatımı onu düşünerek geçirmeye karar verdim..."A. Schopenhauer

8 Ağustos 2009 Cumartesi

şopenhavır

schopenhauer tedavisi hakkında romanımsı bir kitap okuyorum. artur şopenhavırrr. (ben böyle okuyorum ama kardeşim anlamamakta ısrar ediyor, "hayır şopenhauer!" şopenhavvırrrrrrrrrr, tedavi olunca belki doğru telaffuz eder hale geliriz) arturun babası ticaret adamıymış, artur da büyüyünce şirketin başına geçsin istermiş, hep bunun için cebelleşmiş de karısını çok fazla kıskandığında bir gece gidip tepeden suya atlamış ve ölmüş. karısı da evropanın en entelektüel mekanlarında ahbap edinip bir de aşk romanları yazmaya başlamış, becermiş de hatun, köşe olmuş. artur da arada kaynamış, filozof ve de psikanalist olmuş.filozofyanalist dedim ben ona kamil koç otobüsünün 45 nömerosunda otururken ve de susurluktan geçerken. tedavi oluyoruz şimdi , çok beğeniyoruz kendisini.

tuzlu tütsülenmiş et

ayağım kumdayken, ağzıma bir koca ağız dolusu tuzlu ve muhtemelen idrarlı deniz suyu kaçırdım. o kadar su kaçtı gitti mideme. midem derişik tuzlu çözeltiden yandı. gözlerim de yandı. kollarım ve bacaklarımı güneşin vurucu ve arsız etkisinden uzak tutmak için bulduğum ufak şemsiye gölgelerine sığındım. benim çin çakması beyazdan dönük solgun renkli tenim mutlu tatil sularını, şımarık ağustos güneşini sevemedi, yadırgadı. kırmızıya dönerek yanıt verdi bana "başbelası gudubet kadın! nereden çıktı tatil? git o karbonmonoksit kokulu şehrine ve de yaşa her kaeamizah filmini tekrar tekrar. beni yakarak, rengimi değiştirerek yepyeni bir sayfa falan mı açaağını sandın? gafil misin acaba? vre sen gafil misinnn? o uzun uçuşan elbise de ne öyle üzerindeki? bana yüzde yüz pamulu iddiasız hafif tshirtlerini geri ver ve düzenimi bozmaktan da biran evvel vazgeç... çık şu sudan. ölmek üzeresin! titriyorsun ayrıca. sabahın bu saatinde tek başına yüzerek tüm denizlerin sahibi olacağını sanıyorsun. hayır gafil hayır.. tüm denizler kapıldı, tüm sulara girildi. sen başkalarının sularında yüzmektesin... "
çok bakmadım çevreye ben. çok aramadım, arasam bulurdum muhakkak o suların da ucunu, aramadım. koluma dilimi dokundurdum taş bir iskelenin ucunda, tuzlu mu tuzlu, yapışkan bir de. tütsülenmiş et gibiydi. çok uzaklarda ışıklar görünüyordu, hay allah! burası dünyanın sonu değilmiş! neye dönücem sırtımı ben o halde: arkamda disko, yanımda disko, tepemde uçaklar, önümde ışıklar...sırtımı tüm bunlara nasıl dönerim dedim, yüzüstü kuma mı yatsam yani? ama kumun altında çürümüş bedenlere giden el yapımı yollar da var. KORKUNÇ! SIRTIMI DÖNECEĞİM YER ÇOK AMA DÖNÜNCE SIRITACAK MANZARA YOK!
kalktım ve çıktım. bitirdim az evvel o tatili. ne tatili! tatil benim neyime...sırtıma...bir de hastalanmış rengi bozuk tenime.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

...KUTLAYALIM, YİNE...

GEÇİCİ DOLGU MADDESİ. DOL-GU MAD-DE-Sİ. AN-LIK HE-VES Gİ-DER-MA-TİK. BEN DE, Dİ-ĞE-Rİ DE. HER-KES Gİ-DER-MA-TİK. NET O-LAN KİM-SE YOK. CE-SUR-CA KO-NUŞ-MA-YI BE-CE-RE-Bİ-LEN TEK Kİ-Şİ YOK. BİR BEN. BEN HEM CE-SUR-CA YA-ZA-RIM HEM CE-SUR-CA KO-NU-ŞU-RUM. BU-NA RAĞ-MEN DOL-GU MAD-DE-Sİ-YİM. BÜ-YÜK BOŞ-LUK-LA-RI DOL-DU-RU-RUM. HE-LE GE-CE ME-LAN-KO-Lİ-LE-Rİ-Nİ Gİ-DER-MEK-TE ÜS-TÜ-ME YOK-TUR. A-MA KA-ZA-RA DOL-DUR-DU-ĞUM YE-Rİ SE-VER-SEM, HİÇ GİT-MEK İS-TE-MEZ-SEM VAY HA-Lİ-ME...!GE-Çİ-Cİ DOL- GU-LAR HAD-LE-Rİ-Nİ Bİ-LE-CEK-LER, ÜS-TE-LE-ME-YE-CEK-LER. SİH-Rİ BOZ-MA-YA-CAK-LAR. NET CÜM-LE-LER DUY-MA-YA-CAK-LAR. 3 GÜN-DE DİŞ-TEN DÜ-ŞE-CEK-SİN.

ağladım

Önce duramadım, ağladım, ağladım, ağladım. ne kadar bekleyen müsibet varsa hepsi uzaklaştı sanki, ne kadar yüz varsa hepsi silindi. garipleşti suratlar, herkesin yüzüne saçma bir endişe oturdu. ben kendi bayramımı yapıyordum o anda, nihayet rahatlıyordum, ama masadakiler üzüldüler. her ağlayan kişi dertlidir.bu doğruysa bile her dertli kişi derdinden ağlar. ben mutlu olmak için ağladım. sonra o kadar güzel ağlamışım ki demek, o kadar samimi; yağmur geldi. ben,yağmur,ağladım gibi oldu, aynı o şiir gibi oldu. yüzümü karanlık ama bulutlu olduğunu görebildiğim gökyüzüne kaldırdım, yanaklarıma taze yağmur değdi, göz yaşından daha ferah. sağa doğru esti rüzgar, su sağa doğru aktı, ben sola doğru sürüklendim ve sonra uçtum. ne korkunç bir huzur. huzur da korkutuyor, bu sefer de bu korkudan ağlasam, ağlarım... güzel olan herşey beni mutlu etti gece. deniz etti, yağmur etti, çay etti, rüzgar etti...